9 Temmuz 2014 Çarşamba

Şiir Kokan Adamları Sevin

Şiir kokan adamları sevin.
Puslu yalnızlıkları olan
Anason kokusunu benimsemiş
Acıyı, sevmekle bütünleştirmiş adamları
Dokundukça boşluğuna
Orda kalandan memnun olan adamları
Ağlayan adamları sevin
Ağlayabilecek kadar sevenleri
Yarasından bir gazi nişalesi gibi gurur duyan adamları
Kirpiğinizden öpmek isteyen adamları sevin
Gözyaşınızı uzun ince parmaklarıyla silen
Boynunun girintisinde kalabileceğinizi hissettiren
Uykusuzluk çeken ruhunuzda bir rüya veren
Bir yağmur günü sizi bekleyen adamları sevin
Mağrur bakışlı biraz çekingen
Kendi mezarından başka bir mezarda gömülen

30 Haziran 2014 Pazartesi

Hırs ve Cansız Manken

Seslere uyanmak olağan bir şeydi. Sessizliğin bir çığlık yaratması ve havai fişek gibi oluşturduğu görüntüyle izlenilmeye değerdi.

 Ün, para, herkes tarafından sevilmek ve nefret edilmek, insanı yutan televizyonlarda boy göstermek ve bi'kaç dergi satırında isminden bahsedilmek üzere ruhunu şeytana satmak için hazırlandı. 

Geçmişini yok etmek sadece hayatında iz bırakan insanları yok etmekle gerçekleşemezdi.Tesadüfen hayatına girenleri silmekle, hiç var olmamış düşüncesiyle de gerçekleşemezdi. Anıları yok etmek ise onu oluşturan ruhuyla birlikte çözülecekti. Koku hissiyatı, insanların ona verdiği tad, dudaklarının kıvrılması, gözlerinin parıldayışı kendi kararıyla gidiyordu. Son kez yansımasına hissederek gülümserken, görüntüsünün bulanıklaşmasına aldırmadı. İçindeki hırs, bir fare gibi durmadan onu hep daha fazlası için kemiriyordu.

***

Ruhunu sattığında ise şeytana  içi boş bir bedene hapsolmuş cansız mankenden başkası değildi. 

6 Nisan 2014 Pazar

''Kırılacak Eşyalar''

Şimdi yorganıma sarınıp, titrerken bulmak istiyorum kendimi. Yaşadıklarımın, kırgınlıklarımın hepsini yüksek ateşin yarattığı kabustan ibaret olmasını istiyorum.

Kendimden çok güvenmek isterken ve saf bir sevgiyle inanırken gittikçe fark ediyorum, kabusun içinden aramızdaki bağın paslandığını.Ve zor tutunurken birbirimize paslandırdığımız bağ her hareketinde kulak tırmalayan bir sesin yankısına boğuluyor. Konuşamıyorsun, cümleleri yan yana getirirken bile hala bir uyumun peşinden koşmaya çabalıyorsun. Kırılabilir diye. Benimkisi kırılmıyormuş. Keşke taşınırken ''kırılacak eşyalar'' yazan koliye kalbimi de dahil etseydim. Çünkü kimse bilmiyor hala, bilmek istemiyor belki de bencilce davranışlarının etkisini. Kabus derken ne kadar iyi bir şey olduğunu göremiyoruz, ya kabus diye nitelendirdiğimiz şey sevdiklerimizin bizi kurbanları olarak görüp, bilerek incitmeleriyse?

30 Mart 2014 Pazar

Düşünün

''Askerlik yatma yeri değildir.'' diyebilecek ve geldiği günden beri verdiğimiz şehitlerin sayısını katlayacak biri düşünün.

Oğluna askere gitmemesi için, çürük raporu alabilecek ve yatma yeri olarak nitelendirdiğini askere göndermeyen biri.

''Ananı da al git.'' dedikten sonra ''Cennet annelerin ayaklarının altındadır.'' diyebilecek birini düşünün.

Şehit ailesini meclisten korumalarla attıran birini düşünün.

İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkmaya tenezzül etmeyen, ama reklam propagandası olarak İstiklal Marşını kullanan birini düşünün.

Bugüne kadar, ''Türk'üm doğruyum.'' sözünden kimse rahatsız olmamış ve kimse kimseye rahatsızlık vermemişken, insanları ne olduğuyla ayırmaya çalışan ve ırkçılık meselesi haline getiren birini düşünün. Biz Türk-Kürt-Çerkes-Laz ne olursak olalım tek bir vatan toprağında solurken.

''Ben diktatör değilim.'' diyebilecek ve -Vur Emri- çıkartacak birini düşünün.

Direnen halkına zulmedebilecek, tomalarla, joplarla ve polisine emrettiği kadarıyla dövdürecek yeri geldiğinde ölmelerine göz yumacak birini düşünün.

Atatürk'ün gençliğe hitabesini ve bizi üç-beş çapulcu diye ayıran birini düşünün.

Esma için gözyaşları dökerken, Berkin için borsa düşüşte gibi bir açıklama yapabilen birini düşünün.

Berkin'in cenazesindeki kalabalığı montajla parti mitingi diye paylaşan birini düşünün.

Kasetlerle başa gelen ve ''kasetlerle başa gelmedik ki kasetlerle gidelim.'' diyen birini düşünün.

Halkını bilinçlendirmek, düşünmelerini, sorgulamalarını yapmalarını sağlamak yerine; yayın organlarını yöneten ''Alo Fatih.'' diyen birini düşünün.

Milli bayramlarımızda rahatsızım, sesim kısık diye açıklama yapanları ve kutlamalara katılmayan aynı şekilde sesi kısıkken miting veren birini düşünün.

Deniz Feneri davasındaki suçluların, aydınlarımızdan-komutanlarımızdan-gazetecilerimizden önce çıkmasını sağlayan birini düşünün.

Sosyal ağları bu zamana kadar edinilen şikayetlerle değil de ses kayıtlarının yayılması ve tepki görmesinden sonra kapatan birini düşünün.

Gencini at yarışındaymış gibi hazırlarken, Suriyeden gelenlerin sınava girmeden üniversiteye yerleştirileceklerini düşünün.



DÜŞÜNÜN. ÇÜNKÜ YASAKLANMADI. Daha vakit varken, beynimize savcılıktan kapatılma kararı alınmadan düşünün.



24 Şubat 2014 Pazartesi

Bir Piç Yalnızlık




Viski şişesini kavradı yalpalayarak yürüyüşüne son vererek duvara yaslandı ve yere düştü. 

Düşüşlerden oluşan bir hayatı çıkmaya çalışmak yorucu bir şey olsa gerekti. Nefes almayı unutur gibi içmeye başlamıştı. Hayat, yine aynı şekilde önünde duruyordu ne de olsa şuan görüşünü engelleyen bulanıklığı bir tarafa atarsak, düşünme diye geçirdi içinden. 

Acıyı hissetmenin zevkini düşünürken, onu tanıdığını sananların yorumları geldi aklına. Evet, evet deliyim. Gülmeye başlamıştı. Gülerken bir damla yaş yüzüldü gözünden, şimdi birisi gelip dokunsa ağlayacaktı.Neyse ki insanlar çıkarlarına uymadığı sürece seni gelip rahatsız etmezlerdi ve sende ağlamazdın. Nefretle dolması gerekirken akçiğerlerinin kendine şaşırıyordu. Üzülmek garip bir şeydi. Boğazına takılan bir lokma gibi. Ne kadar uğraşırsan, uğraş gitmiyordu. 

8 Şubat 2014 Cumartesi

''Adın Gece.''



Bilmiyorum saat kaçtı. Onca akıp giden zamanın ardından bir önemi var mıydı? Sessizliği dinlemeye koyuldum ve duymaya başladım. Körlüğe bürünmüş gibiyim görebildiğim hiçbir şey yok. Tabloya mı bakıyordum yoksa önümde olan bir hayata mı? Bulanık.  Ne kadar durduğumun farkında değildim, ama birisi yanıma oturunca varlığımı hissettim. Kendi varlığımı, ne garip değil mi?

 Konuşmaya başladı ve sessizliğin suskunluğunu gördüm. O da dinlemeye hevesli gibiydi.

''Seni tanıyorum.''

''Nasıl?''

 ''Adın Gece.''

''İsimler yeterli midir tanımak için?''

Bir süre bunun tartışmasını yapmıştık. Tartışmamızı gülerek bitirirken o, ben kafamı çevirdim. Havanın koyulaşmasını gördükçe mutlu oluyordum,  adını sormadığım ise arada bana bakıyor, kafasını çeviriyordu. Farkındayım, biraz ses vermesi gereken cümleleri var. Göğe bakmayı bıraktım, onu izliyordum.

''Ne yapıyorsun?''

''Göremiyor musun?''

''Beni izlemeyi bırakıcak mısın?''

''Belki ne istediğini söylersen, evet.''

''Ne isteyebilirim?''

''Pardon?''

''Şizofren olduğunu düşünüyorum.'' Bunu söyledikten sonra bir şimşek çattı, bulutların arası açıldı ve gülümsemem ortaya çıktı. Yağmur, gözyaşlarını gidenlerin arkasından dökecekti. Onların kokusunu yine yeniden burnuma getirecekti. İçimi saracak olan üşüme isteğiyle kalkmayacaktım. Yağmur, hissedilmesi gereken en önemli şey değil miydi? Yapmam gereken, düşünmem gereken her şeyi aklıma getiriyordu. İnsanlarda bir panik havası ve kaçma isteği uyandırıyor, onların koşuşturmalarını izlerken aklından gidiyordu. Dalmıştım, unutmuştum, uyumuştum belki de.

''Gerçekten şizofren olabileceğini düşünüyorum.''

''Ne?''

''Şizofren.''

''Belki de gerçekten şizofrenimdir. Yakın zamanda hastaneye yatarım bakarsın, çevremde hiç kimse yok. Sevebileceğim, sevdiğim herkesi iterim. Kimseyle konuşmam, geri kalan hayatımı küçük beyaz bir odada geçiririm. İlaçlarla kendime gelir ve kendimden giderim.''

''Varlığımı hissettiririm. Elini tutar ve sana kitap okurum.''



25 Ocak 2014 Cumartesi

Yanımda Kalmak İster Misin?

Piyanonun tuşuna değmesiyle parmakların, bir şeyler kopuyordu; yutkunmak isterken boğazına takılı kalan lokma gibi. Eslerde geçemiyor, inemiyor, gidemiyordu. 

Nefes almamı bekler gibi bir sessizliğe gömüldü şarkı. Kokular, sözler, insanlar nefes almanı unutabilecek özellikleri giyiniyorlar adeta üstlerine. Bakışlarıyla kesilen nefeslerimizin ardında, keskin bir acı yükseliyor göğüs kafesimizden. Baş dönmesi etkisinin yerine kendisine gelmesi için gerekli olan kokuya sarılmayı düşündü. Düşünmesiyle birlikte huzur kelimesi karşısına çıkıyordu. 


Melodiyle birlikte kaybolurken, cam kırıklarının yeni yeni bıraktığı izlere tuzunu basıyordu sözleri. 


Bir yumru oluşturur bazı şarkılar... 

Sanki size bir şeyler hatırlatmak istermiş gibi. 
Sanki halının altına ittiklerinizi gözlerinizin önüne sermek istermiş gibi.
Unutmanıza engel olmak için,ben buraya aidim demek üzere bayrağını dikmesi misali. 

Yağmurdan kaçışımız gibi bir etki bırakırız. Hislerimize değdiği an duyu organlarımız tarafından irkilirken, zamanla yağmurun altında kalakalmış ve alışmışız gibi durur bulutların göz bebeklerine. Bi'kaç yarım kalmış cümle ve olduğu yerde sesini duyunca donuklaştığımız parçanın içinden. Dinlemedikçe, duymadıkça kaybolduğumuzu gördüğümüz ama hislerimizin bizi kendimize, ait olduğumuz yere götürmesine korkularımızın engel olduğu parça. 


O'nu yaşamamızı sağlayan sihirli bir değneğin etkisiyle başlıyordu.


10 Ocak 2014 Cuma

Kaybol



        

    Cevabını bulamadığımız, bulmak istemediğimiz, düşünmek istemezken hep aklımızda olan sorularla başlardı içine düştüğümüz karmaşa. Sağanak yağmurun şiddetini düşünmeden, durup düşündüklerimiz vardı. En başta, bizi hayal kırıklığına uğratan. Kendimizi bulduğumuz ve yok olduğumuz.

   Ölmek istiyorum, yaşamak ve ölmek. 
   Hepimizin yaptığı şey değil mi? 

   Ruhunun ondan uzaklaşmasını izleyen bir edayla, kapşonunu geçirdi. Koşmaya başladı. Bazen bazı kararları verdiğimizi sanarız, sadece kendimizi güçlü göstermek ve inandırmak için yaptığımız şeylerden oluşur. Koş, ıslan, yağmurun gözbebeklerinden inişine ve zamanın içerisinde düşündüklerinin yok oluşunu gör, haklılığını, haksızlığını, ele geçiremediğin zamanı. Keşkelerinin bu zaman içerisinde durup, düşünürken oluştuğunu gör. Mücadeleni ve vazgeçtiklerini, değebilecekleri ve değmeyecekleri tart.

   Kaybol.

 Kaybettiklerin kazandıklarını, kazandıklarının kaybettiklerini ortaya çıkarırken, aslında bulunduğun boşluğu doldurma çabasına girerken daha ne kadar koşabileceğini düşün. Kaçabilir misin? 

   Pes. 

Etmezsin değil mi? Kendi doğrularından, hissettiklerinden, düşüneceklerinden, düşünmemek için uğraştıklarından kaçarken; sen pes edemezsin. Buna vazgeçmek denir ya da kaybetmek. Çıkarları doğrultusunda oluşan samimiyetler, söylenen, eşlik edilen yalanlar varken sen boşluklarını, hayatını, kendini onlarla doldurmuşken belki de kazandıklarından memnunsundur değil mi? 

Kazanmak bazen hayatının iniş noktasını oluşturur. Kendi hayatını, solumak istediklerini yaşayamazken...