20 Ağustos 2015 Perşembe

Hapishane

7-8 yaşlarındaki gece yolculuğunu hatırlıyorum. Her şey en sevdiğim şekilde kurulmuş ilerliyor.  Ay, koyulaşan bu mavilik, evlerden sızan ışıklar, o sızan ışıklardan kurduğum hikayeler... Otobüs durduğunda elini tutup, az önce her şey çok güzel görünüyordu değil mi, demiştim.

Yaşam telaşesinden farkında değildin; belki de sırf ortaya koyduğumuz adlar yüzünden farkında olamıyorduk. Bir kalıba kendimizi soktuğumuz vakit, kuralları ihlal etmek bambaşka bir ahmaklık olarak çıkıyordu. Öyle bakıyorduk.

O gün ne hissettiğimi, ne düşündüğümü hala hatırlıyorum. Bütün İstanbul ayaklarımın altındaydı, bir uçan halım ve her şeyin küçüldüğü bir dünyam vardı. Ayaklarımı sallandırmak istediğim uçurum kenarım ve bana eşlik edecek manzaram vardı. O gece her şeye sahiptim, her şeyin mutlak suretle saf olduğuna dair bir inancım vardı.

Sayfaları hızlı hızlı çevirip bugüne geldiğimde, bende zamanla kendimi kalıba koymaya başladığımı gördüm.  Can sıkıntısını işte şimdi tam olarak ifade edebilirdim.

Dünyan, zamanla hapishanen olur.