19 Ağustos 2013 Pazartesi

Ölü Rüyası


  Denizin dibinde dalgalanan rüzgara karşı açıldık bir kere karmaşanın tam ortasında dolmayan pillerin bitmişliğiyle kaldırdık yerdeki kese kağıtlarını sökülmüş kaldırımlarda öcünü almamış bir bakış vardı o sabah. O sabah yazılan bu yazıların canlılığını yitirdiği günlere doğru açılışını görmek bana ne kattı diye düşündüm. Galiba dalgalara kapılmış düşüncelerim oradan oraya savruluyor*
  Kulağıma fısıldanan bir şarkı, ruhumu istiyor.
Ellerimden tutuyor, cesaretimin tanımını göstermemi bekliyor. Kalbimi yerinden çıkarmak, hissedemeyişime anlam katmak istiyor. İçine çek bu anlam ifade eden duyduğun cümleleri diyor, bırakma. Omzuma başıma yaslayamazsın, benimle ağlayamazsın. Ama bana ağlayabilirsin, diyor. Bana ağlayabilirsin. 
   Denizin ortasında akıp giden cesedimin su yüzüne çıkarmaya çalışıyor. Saçlarımın denizin içindeki halini seviyorum, izlerken gülümsüyorum. Huzurluyum. 
  Ciğerlerime kadar dolmuş bu huzur, bırakamıyorum.
  Nefesimi vermek isterdim, nefesin olmak isterdim. 
  Hayatına, hayat üflemek isterdim. 
Gözlerimi açmak istemeyeceğim bir rüya bu.  
                                                                    Devamını yaşamak istediğim.
   



9 Ağustos 2013 Cuma

Göğe Bakalım



    Yazmak mutsuzluktu, mutlu insan yazmazdı değil mi?

Mutlu insanın konuşacağı insanlar vardır, anlatması gereken tebessümler, karşılıklı içmesi gereken çaylar, günün ilk ışıklarını uykusunu almış bir şekilde karşılayan aynadaki yansıması...

Yazan insanın kalemi vardır ve insan öznesi yerine içini döktüğü kağıtlar,
kalakaldığı karanlıkta hayallerinin gerçekleşmeme ihtimaline ağırlık verdiği mutsuzluklar,
uykusuzluğuna sebep olmuş kahveler... 

Neden böyle bilmiyorum. Ama şundan eminim kendimi en rahat hissettiğim yer burası, tam bu sözcüklerin arası. Dış dünyayla bağlantımı kestiğim ve tamamen soyutlaştığım yer. 
Burdayım, çünkü mutlu insan yazmaz. Benim rahatlamaya ihtiyacım var, tıpkı senin kendi hayatından kafanı kaldırıp göğe baktığın gibi.
Aslına bakarsan hepimizin rahatlamaya ihtiyacı var, değil mi? Mutluluk oyunlarımızın çoğu gösteriş budalalığımızdan, korkaklığımızdan ve kalanı savunma mekanizmamızdan. Gülümsemek için kastığımız kasların biraz gevşemeye ihtiyacı var, değil mi?
Kendimiz bile ne istediğimizi bilmeden, iyice anlatamıyoruz derdimizi. Konuşamıyoruz, konuşturamıyoruz içimizdekileri. Burda tek ben varım, eline aldığın kalemde tek sen. Kendinden çekinmezsin değil mi? Mutsuzluğumuzu akıtmamız gerek sayfalara. Mutlu insan yazmaz,yaşar. Benim ise yazmam gerek, çünkü yazınca ruhuna giden o yol açılıyor ve kendinle kalıyorsun, yazınca rahatlıyorsun. 

Göğe bakalım.

2 Ağustos 2013 Cuma

Gibi



Günlerce uykuya sımsıkı sarılıp, beni bırakmaması için yalvaracak kadar bütün hücrelerim ona özlem biriktirmiş gibi.
İhtiyacım varmış gibi.
Ateşler içinde kalmışım ve çevremde olup biten, akıp giden suların üstlerine yazı yazmak kadar anlamsızlığa durulmuşum gibi.
Etkisinde kalmış gibi.
Rüyaların yaşama alanımı kaplamasını sadece izliyormuş gibi.
Yazdıklarımı silerken, siyah izler bırakılmış ve aynı özneler başka eylemlerle cümle oluşturmuş gibi.
Düşünmeden, düşlemeden sahneye atılmış gibi.

Hissedememiş gibi-si yok.