18 Mayıs 2013 Cumartesi

Yalnız



Beynim kurcalanıyor, düşüncelerim arasından sıyrılıp buraya varıyorum. 
Issızlaşmış duygular arasından kalabalık zihinlere soru soruyor bakışlarım. Yine hangi denklemin çözüm aşamasındayım, bilemiyorum. Aslına bakarsan çözüm diye bir şey olduğundan bile şüpheliyim. Bir şeyi yalnız bırakarak çözüme ulaşmaya inanan insanların hayal güçlerini çok fazla zorladıklarını fark ediyorum. Yalnız kelimesini bile tek bırakmaya gönlüm el vermiyor açıkcası.
Yalnızlık, kalabalıktaki gürültünün dikkate alınmadan iç sesine kulak verilmiş; her insanın zaman zaman karşısına çıkıp, bünyesine enjekte ettiği bi uyuşturucu. Dünyamıza olan hislerimizi değiştiren, görme olayımızı bulanıklaştıran, umursamadan yaşamayı öğreten öğretmen. Hiçbirimiz yalnız olmaya mahkum edilmiş bir suçlu değiliz. Yalnızlığın ortasında veya sonunda  iç dünyasında kendini suçlu ilan etse de bilincimiz, olayların ve diğer insanların seçimlerinden dolayı suçlu bulunmaz.  
Yalnız bırakarak kimse sorunları aşamaz, çözümlere kavuşamaz gibi. Sanki sadece sonuçlar var, başlangıçlara nokta konulan.

5 Mayıs 2013 Pazar

İç Sesiyle Konuşurken İnsan


  http://www.youtube.com/watch?v=jFg_8u87zT0 beraber dinlemeniz önerilir eh.


   Sevdikleriniz sizin karşınızda durup yalan söylerken ve siz bunu bildiğinizde, hissettiğinizde olan his var ya. Küçük bi yavru köpek bakışına sahip oluyorum önce sonra ''nabıyon allaşkına değer mi bak'' diyorum, yüzüme bakıyor, gülümsüyor. Gülümsüyor allahım ya bide gülümsüyor!
Tutup sarssam mı acaba, niye yalan söylüyor diye sorsam mı? Ya siktir etsene.
   Niye oluyor böyle diyorum kendi kendime. Çevremde değer verdiklerim yalan söylüyor, herkes yalan söyler tamam ama insan sevdiğine yalan söyler mi ulan! Söyler-miş anladık tamam be tamam. Dinlerdim halbuki ben karşımdaki insanla birlikte üzülür, saçmalardım gülsün diye kötü yönlerine hatalarına aldırmadan bi insana değer veriyorsam, sonuna kadar değer verirdim. Çünkü çok değer verdiklerim ya da az değer verdiklerim yok; değer verdiklerim ve değer vermediklerim var. Zaten az insan alınca kendine yitip gitmesin istiyorsun. Güvenebil, sen onlarla nasıl ilgiliysen onlarda senin iyi-kötü her anını paylaşsınlar, konuş biraz istiyorsun. Dök kelimelerini ortaya onlar toparlasınlar, birleştirsinler,seni anlasınlar. Çok bi şey istiyom heralde ya.
   Yalan söylüyorlar bide ulan ben sana ne yaptım arkadaş?
Birisine değer veriyorsan ve senin için anlam ifade ediyorsa yalan söylememelisin ya söyleme bak. Doğrular onun canını acıtacağını bilsen bile senin ona yalan söylediğini bilmek, yanında hiç olmamışsın gibi bi şey,üzüldüğünde yanına gitmeyeceğini öğrenmesi nasıl hissettirir adamı bilir misin? Öğrenmelisin ki karşındaki insana yalan söylememen gerektiğini bilesin.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Eller ve Çizgiler



 

Uzun uzun bakarken avcuna uzayıp giden yolların, nefrete dönüşen kısa anıları hatırlıyor , aynaya bakarken  alnındaki üzgün çizgileri fark ediyor insan. Ruhumuzu, psikolojimizi ayna görevi üstlenip yansıtıyoruz galiba vücudumuza. Yaşımız çok büyük değil, yaş'larımız onları geçkin belki.  Eleveriyor dünya. Fondatenle kapatmaya çalıştıkları yaralar akşam olduğunda açılıyor gönülden. Yaşlar sel olup giderken fırtınalara, eli bağlanıyor insan. Denizin dalgalanıp durulması gibi, alnındaki çizgiler belirmeye başladığında durgunlaşıyor. Alnındaki çizgilerin yol olduğunun farkında değil insan, gitmek istedikleri ama gidemedikleri yolun, yapmak istediği ama yapamadığı hayallerin.Vazgeçilmiş emeklerin izi kalıyor. Yaşımız değil bizi yaşlandıran, yaşantımız. Eller ve çizgiler bizi eleveriyor

1 Mayıs 2013 Çarşamba

İnsanlarımız


       


          Kader dediğimiz şey yaptığımız her şeyin bilinmesi midir ki ;Tanrı evlatlarına sonunu bildiği bir oyunu oynatsın? Yoksa yol ayrımlarında kendi yolunu bulurken cennetin ve cehennemin yol ayrımında durman mı? Hayatımızda soluk alan insanların bizim hayatımız için yaratılması mı ya da bizim onların hayatı için nefes almamız mı? Kararlarımız, vazgeçtiklerimiz doğrultusunda karşımıza çıkan insanlar mı bizi var eden? Durup düşünmemiz lazım, düşünüyorsak bir yerlerde olmamız; yapıyorsak yaşamamız lazım.

         Gözbebeklerimizde uzaklaştıkça küçülen ve yakınlaştıkça kendini sevdiren insanlar var. Hayatımızın bir kenarında bize iz bırakan ve seçimlerimizde önceliğimiz olanlar.
Tanıştığımıza memnun olduğumuz, memnun kalamadıklarımız var. Eh, tabii haliyle tanıştığımıza memnun olan ve memnun kalamayanlar. Şimdi nasıl bir sonuca ulaşabilir ki insan? Hayatımıza giren çoğu kişi bizim için bir iz bırakırken ve kaybolurken... Anlam ifade ederken ve umursamazken.
       
        Sinirleniyoruz, kızıyoruz, mutlu olmaya çalışıyoruz, gülüyoruz, ağlıyoruz ve bunlar bizim insanlarımız için, hayatımızda olan ve olmasını istediğimiz veya gitmesini istediğimiz. Bizim için doğru insanın yaratıldığından
emin değiliz; ama bazıları için doğru insan olabiliriz. Olayları akışına bıraktığımızda kaderimizi yaşamıyoruz sadece duruyoruz ya da karar verirken önceden yazılan bir şeyi gerçekleştirmiyoruz kendi hikayemizi kendi insanlarımızı biz yazmaya başlıyoruz.
Kelimeleri kullandığımızda cümlelere bağlıyoruz tıpkı insanlar gibi onları hayatımıza aldıkça biz oluyoruz.