28 Temmuz 2013 Pazar

Duvarlar

    Kafamızın içinde bir hapishane olmalı.
 Sürekli dönüp durduğum, hislerime olta atmaya çalıştığım ve aklımın bir köşesinden selam vermeden giren bu diyalogları konuşturduğum.
    Ranzanın başına sevilen kadınların resimlerini koydukları gibi koydum fotoğrafını hafızamın duvarlarına. Baş ucuma.
   Ortalıkta bir badana kokusu, en sevdiğin rengi giydirdim bugün anılarımın duvarlarına. En sevdiğin renk kokuyordu ortalık tıpkı senin gibi içime çektiğim an beni çarpan. Etkisine tepki koyamadığım kanun. Bünyeme girişiyle kokunun; oluk oluk akıyor içime kimsesizliğim ve yalnızlığıma üfleniyor bir ney. Anlamlaşıyor yalnızlık, huzurun koynuna girince.
Huzuru bulabilir mi insan, bir notaya üflenince?
Hissedebilir mi, okurken bile içimize dolan o huzur isteğini?
Ve koku bana bunu verebilir miydi?
  Açıla açıla sonu gelmiş bir kurşun kalem elimdeki. Bütün gücünü tüketip son nefesini verecek ellerimde ve bir ağacın dalı gibi sarılacağım kağıdıma. Doğa kokmalı biraz, özgürlük kokmalı. İçime dilediğimce çekebilmeliyim bu özgürlüğü. Hafızamın zincirlerinden kurtulduğum vakit belki kaçabilirim bu tıkılı kaldığım hapishaneden.
   Bir çentik daha atılacak bugün şafağa.
   Bir çentik daha atılacak bugün aklımın duvarlarına. En sevdiğin renge bulanan duvarlarım belki de her gün attığım çentiklerimle karanlığa mahkum olacak. O vakit gardiyansız girdiğim bu hapishaneden nasıl kurtulabilirim?
   Kafamın içinde bir hapishane olmalı, mantığımın içinde kalakaldığım.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder